1960’ta Maiman’ın ilk yakut lazeri sunmasından hemen sonra diğer tıp dalları gibi diş hekimliğinde de lazerle tedavi denenmeye başlanmıştır ancak dentin dokusuna etki etse de bu lazer tipinin çevre dokulara aşırı zarar verdiği gözlenmiştir. Nd:YAG ve C02 lazerlerle de benzer olumsuz sonuçlar alınmış ancak EnYAG ve Er.CnYAG lazerlerin dental sert dokularda kullanımının gelişmesiyle yüksek ısı ve karbonizasyon oluşturmayan tedavi protokolleri gelişmeye başlamıştır. Er:YAG suda dental dokulara göre daha fazla emilirve penetrasyon derinliği oldukça azdır. Er:YAG etkisiyle kaynama noktasına ulaşan su dişte mikropatlamalar yaratır ve dokuları küçük parçalara ayırarak uzaklaştırarak termal ablasyon meydana getirir.
Günümüzde lazerlerin konservatif diş tedavisi branşında kullanım alanları kavite preperasyonu, yüzey modifikasyonu, dentin hassasiyetinin giderilmesi ve ağartma işlemleridir.
Kavite preperasyonunda koruma için genişletme prensibini uygulanan Black yöntemi minimal invaziv diş hekimliği yaklaşımının geliştirilmesiyle klinisyenler tarafından ikincil olarak tercih edilen bir yöntem haline gelmiştir. Modern diş hekimliğinde amaç olabildiğince konservatif çalışmaktır. Lazer kullanımı ile anık sağlıklı dentin dokusuna dokunulmadan sadece etkilenmiş deminin kaldırılabildiği mikropreperasyonlar yapılabilmekte ve gelişen kompozit materyaller özel bir preperasyon gerekmeden stabiliteleri korunabilmektedir. Lazerler dokuda ablasyon meydana getirdiğinden tüm girişimler anestezi uygulamaksızın tamamlanabilmektedir.
Mineye yetersiz bağlanma sonucu polimerizasyon sonrası büzülme nedeniyle meydana gelen mikroboşluklar bakteri invazyonuna sebep olmakta, sekonder çürük ve dentin hassasiyeti şikayetlerine sebebiyet vermektedir. Son yıllarda lazerlerin kavite preperasyonu ve yüzey modifikasyonu alanlarında kullanımı üzerine büyümekte olan bir tartışma platformu mevcuttur. Yapılan çalışmalarda atımlı erbium lazerlerin termomekanik ablasyon sonucunda etching sonrası oluşan yüzey özelliklerine benzer pürüzlü bir yüzey meydana getirmesi ile yüzey modifikasyonunda iyi sonuçlar verdiği gösterilmiştir. Lazer kullanımı bu nedenle özellikle kompozit restorasyonlarda öne çıkmaktadır.
Dentin hassasiyeti klinik diş hekimliğinde en çok dile getirilen şikayetlerdendir. Dentin hasasiyeti deminin atrizyon. abrazyon. erozyon ya da periodontitis sonucu ağız boşluğuna ekspoze olması ve dentin tübüllerinin açılması sonucunda oluşur. Bu durumu açıklayan hidrodinamik teoriye göre dentin tübüllerinde bulunan sıvının ısı değişimleri sonucunda hereket etmesiyle pulpada meydana gelen uyarı ağrıya neden olur. Dentin hassasiyeti geçirgenlikle de iniltilidir ve geçirgenliğin azalması durumunda hassasiyet şikayeti de azalmaktadır. Lazerin diş hekimliğinde kullanılmaya başlanmasıyla Nd:YAG ve Er:YAG lazerlerin geçirgenlik azaltılması ve dentin tübüllerinin tıkanması için kullanımına dair çalışmalar yapılmış ve olumlu sonuçlar alınmıştır.
Lazerlerin çürük oluşumunu önleme özerine etkisi olup olmadığı da araştırılmakta olan konulardandır. Değişik dalga diş minesinin aside direncinin arttırılması için çeşitli dalga boyları kullanılan çalışmalarda subablatif düzeydeki Er:YAG ışınının etkisine bakılmıştır ancak artmış asit direnci eğilimine rağmen istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar alınamamıştır. Ablasyon eşiğine ulaşmak için kullanılacak enerji de tartışma konusudur. Ablasyon eşiği atım süresine bağlıdır. Isı kaybı zamanla iniltilidir ve lazer ışınına uzun süre maruziyet çevre dokulara dağılan enerji miktarını arttırır. Bu nedenle kısa atım sürelerinde ablasyon eşiğine daha az enerji kullanılarak ulaşılabilir.